Motosiklet Günlüğü/ The Motorcycle Diaries

Yolların sonu sadece şehirlere mi çıkar?

Araştırıp incelemeden, bir anda karşımıza çıkan filmlerin bize olan etkisinin daha büyük olduğu konusundaki fikrimi destekleyen bir film daha.

Başlar başlamaz sizi içine çekmesi, müzikleri, samimi görüntüleri, oyuncuları… Bunlar ilk izlenim için sayabileceğim güzel şeyler olsa da filmin uzunluğu konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bu sizi korkutmasın çünkü dedik ya bu bir yol filmi. Aşılan yollar, karşılaşılan insanlar ve birbirinden farklı öyküleriyle oldukça hareketli.

Konusuna değinecek olursak, genç bir tıp öğrencisi olan Ernesto Guevara ve yirmi dokuz yaşındaki arkadaşı Alberto'nun  motosiklet  ile yaptığı yaklaşık 7 ay süren Güney Amerika yolculuğu.  Biz bu yolculuğu sonradan Ernesto Guevara’nın ailesi tarafından kitap haline getirilen günlüğünün sayfaları arasından izliyoruz.

Ernesto Guevara hepimizin siyasi ve ideolojik bir karakter olarak tanıdığı Che Guevara’nın  ta kendisi. Gençlik yıllarının, fikirlerinin ve düşüncelerinin bir devrimciye dönüştüğü dönemleri konu alan bu filmde onun en çok dürüstlüğüne hayran kalıyoruz. Belki de filmi güzel yapan da budur. Siyasi ve ideolojik bir karakteri daha insancıl ve tarafsız bir şekilde yorumlaması.

Başlarda film eski ama “kuvvetli” bir motosiklet ile yolculuğa çıkan iki maceracı arkadaşın öyküsünü anlatıyor gibi görünüyor olsa da bir süre sonra aslında yolculuğun bundan ibaret olmadığını anlıyoruz.

Gittikleri yerlerde kendi toprakları olmasına rağmen ezilen ve hor görülen halk ile tanıştıkça bir şeylerin doğru olmadığını anlayan Ernesto bu durumdan rahatsız olmaya başlar ve aslında işte bu sebeple yolculuğun amacı değişir. İnsanların öykülerini dinledikçe, dertleriyle dertlendikçe harekete geçme zamanı geldiğini anlarlar. Ziyaret ettikleri yerlerde olan hasta insanlardan bazılarını tedavi etmeye başlarlar. Bunu yaparken filmin adından da anlaşılacağı üzere bir motosiklet ile yolculuklarını sürdürürler. Fakat ne yazık ki bu “kuvvetli” motosiklet çok fazla dayanamaz ve bu iki arkadaşı yarı yolda bırakır.

 Ernesto ve Alberto yollarına güçlükle de olsa devam eder ama neredeyse beş parasız oldukları için bazı sıkıntılar ile karşılaşırlar. Bunun yanında güzel dostluklar, güzel tecrübeler de kazandıklarını söyleyebiliriz. Hatta bazıları yolculuğun gidişatını etkiler ve onlara yol gösterir. ,

Son durak olarak uzun bir gemi yolculuğundan sonra bir tarafı karantina altına alınmış diğer tarafı ise hastane olarak kullanılan San Pablo'da  bir cüzzam kolonisine varırlar. Buraya gelme amaçları bu hastanede staj yapmaktır fakat bazı kurallara uymaları gerekir. Ortama çok çabuk ayak uyduran ve davranışlarıyla insanların bazı ön yargılarını kıran Ernesto ve Alberto halkın sevgisini kazanır ve yolculuğun tamamlandığı düşünülür. İşte ikili burada yollarını ayırır. Alberto çok istediği bir hastanede staj ayarlar. Ernesto ise Arjantin'e geri dönmeye karar verir ve artık tek isteği doktor olmak değildir.

Bu yolculuk Ernesto için yalnızca bir yolculuk değildir. Aslında onun genç, dürüst bir doktor olan Ernesto Guevara De La Serna’dan, devrimci Ernesto “Che” Guevara'ya dönüşmesinin bir yolculuğudur.

Son sahnelerde sıkça vakit geçirdiğimiz cüzzam kolonisi ise  başlı başına bir dönüm noktasıdır. Gittikleri yerleri güzelleştiren insanları izlemek bana sebepsiz bir mutluluk veriyor. Ernesto ve Alberto’nun oradaki insanlara vicdanlı yaklaşımları ve nehir metaforu beni çok etkiledi. Bizlere verilmek istenen bir mesaj olduğunu da hatırlatıyor.

Film kendi çapında bazı ödüller almış fakat en göze çarpanı müzik kategorisindeki Oscar adaylığı. Özellikle son sahnede çalan “De Usuahia a la Quiaca” şarkısı ne zaman dinlesem filmi hatırlatacak, beni oralara sürükleyecek gibi.

İzlerken kendinize yapacağınız bazı yolculuklara başlangıç olabilecek nitelikte bir film. Çünkü evet bu filmin bir son değil aksine bir başlangıcın habercisi olduğunu söyleyebiliriz. İyi seyirler.